3 Ağustos 2010 Salı

Hatıra Yaşlının Bastonudur...


Ah Hoca Hanım ah... Mahallenin “Deli Hoca Hanım”ı...
***
İhtiyar kadın öğretmenlikten emekliydi.
Yüzünde ince ince belki yüz çizgi, ellerinde yol yol belki elli yeşil damar... Mahallelinin hafif dengesiz diye baktığı 74 yaşındaki “Deli Hoca Hanım” hiç aksatmadan, her cuma sabahı önemli bir yolculuğa hazırlanır gibi giyinip kuşanır, tek başına oturduğu müstâkil evinin bahçesindeki emektâr Vosvos’una biner, gürültülü motorunu çalıştırır, yarım saat oturduktan sonra iner, günlük işlerine dönerdi.
Akşamüzeri, saat tam beşte yine anahtarı alıp Vosvos’unun yanına gider, yine çalıştırır, yine yarım saat oturduktan sonra iner, “tek evlâdı olan kaplumbağasının” brandasını üzerine serer, evine girerdi.
***
Hoca Hanım elden ayaktan düşüp yatağa mahkum hale geldiğinde, ilk kez bir gazeteciye özel hayatının perdesini araladı.
Eşinin bir arkadaşının oğlu olan bu gazeteciyi evine davet ettiğinde bir istekte bulundu.
Deli Hoca Hanım anlatıyor:
“Emekli gümrük memuru beyim 1994 senesinde Hakkın rahmetine kavuştu. ‘Ne İstanbul’un içinde, ne de dışında bir yerde yaşamak istiyorum’ demişti. Bu kararla yola çıktık. İstanbul’un insanın üstüne üstüne gelen boğucu ve bezdirici hayatından kaçıp, buraya, Güzelce’ye yerleştik.
Haftada bir gün, cuma günleri, emektâr Vosvos’una biner, beni de yanına alırdı; İstanbul’a inerdik.
Beyim, son yıllarda insanlarla hemen hemen hiç konuşmazdı. İkimiz hariç... Ben ve emektâr Vosvosumuz... Cuma günleri Vosvos’ta baş başa kaldığımızda, geriye kalan zamanlardaki suskunluğunun acısını çıkarırdı. Biliyor musun, bana sadece kaplumbağamızın içinde iken ‘Seni seviyorum’ derdi.
‘Evladım’ derdi Vosvosumuza, ‘Sevgiyle okşadığım zaman bozuk silecekleri çalışmaya başlıyor. İki kere satmaya karar verdim, ikisinde de arıza çıkardı, ayak diredi.’
Viraja sert girdiğinde ondan özür diler, ‘Vicdanım sızladı’ derdi; direksiyonu öperdi.
Ona aşırı yük bindirmemek için sürat yapmazdı. Bir gün kelebek camı kırıldığı zaman neredeyse ağlayacaktı.
Arada Vosvos’u kıskandığım bile olurdu.
Ah evlâdım, o rahmetli olduktan sonra ben her cuma günü sabahları Vosvos’a biniyorum, beyimle İstanbul’a gider gibi... Fakat kullanmasını bilmiyorum. Akşam da sağlığında olduğu gibi ‘İstanbul’dan dönüyoruz.’
Paraya çok ihtiyacım olduğu zamanlarda bile onu satmayı aklıma getirmedim. Ama artık kaplumbağamla ilgilenemiyorum.
Ben öldüğümde eğlence yerlerinde müzik kesilmeyecek, ekrandaki dekor seyirci kadınlar TÜRKücüye alkışlarını sürdürecek, marketteki kasa görevlisi yine müşterilerine tebessümle hoş geldiniz demeye devam edecek, mahalledeki çocuklar top peşinde koşuyor olacak, ama biliyorum, bir tek sevgili kaplumbağam ağlayacak.
Maddi bir sevgi değil bu; bugün sahip olduğum parayla arabanın en iyisini alabilirim. Ama ben tabut yerine Vosvosumla gömülmek isterim. Acaba bu kanunen mümkün müdür?”
ALINTI: TÜRKİYE GAZETESİ
Gözü yaşlı öyküler
Sadık SÖZTUTAN

Hiç yorum yok: